Armağan Ekonomisi

-
Aa
+
a
a
a

Marcel Mauss, 1925 yılında yayımlanan Armağan başlıklı incelemesinde, Polinezya ve Kuzey Amerika yerlileri arasında yaygın olan törensel bir armağan dağıtımından, armağan verme yarışından söz ediyordu. Bu toplumlarda armağan alan aldığından daha fazlasını vermek istiyor, sonuçta iki taraf birbirlerini armağana boğuyorlar, sahip oldukları bütün zenginlikleri elden çıkarmada yarışıyorlardı. Çoğu zaman şenlik, şölen eşliğinde gerçekleşen ve 'potlatch' adıyla anılan bu armağan verme yarışlarında zenginlikleri su gibi akıp gidiyordu.

Potlatcht'da bir tüketim soz konusudur. Fakat bu, kapitalist toplumda görülen anlamda bir tüketim olgusu değildir. Potlacht'ta

birikmiş olan israf edilir, zenginlikler cömertçe elden çıkarılır. Zenginlik küçümsenir ve onun getirdiği güçten feragat edilir.

Potlacht'ta yalnızca maddi zenginlikler elden çıkarılmaz, enerji fazlası da tüketilir. Bu enerji israfından yola çıkan Georges Bataille, potlacht'da alternatif bir ekonominin yanısıra, alternatif bir cinsellik anlayışının ipuçlarını da bulur.

Potlacht'daki israf, kapitalizmin ruhuna, kapitalizmin özünü oluşturan biriktirerek zengin olma anlayışına bütünüyle ters düşen bir davranıştır. Karşılıksız vermeme kapitalizmde bir ahlâk kuralıdır.

Modern kapitalizmin temelindeki protestan ahlâkı, israfı ve cömertliği yasaklamış, tutumluluğu vaaz etmiş ve hesaplı davranan bir insan tipi yaratmıştır. Martin Luther kiliseye yapılan bağış ve yardımları sınırlamakla kalmamış, dilencilere sadaka verilmesini dahi israf saymış, böylelikle merhamet kavramını da gözden geçirmiştir.

Luther düşüncelerini kasabalardaki yarı köylü yığınları arasında yaymış, onlar arasında taraftar bulmuştu. Kapitalizmin ivme kazanarak gelişebilmesi için, Avrupa'nın tüccar şehirlerindeki orta sınıfların kazanma özlemlerinin bir ahlk olarak formül edilmesi de gerekiyordu. Bunu da Calvin gerçekleştirdi.

Calvin ödünç para verme karşılığında faiz almanın ahlâki olduğunu bildirdi; "zaman eşittir para" formülünü protestanlar için yazdı. Böylelikle, maddi kazanç elde etmeyi, dünyevi başarılar kazanmayı bir yaşam tarzı haline getiren protestan ahlâkını sistemleştirme çabalarını tamamlamış oldu. Bu aşamadan sonra, gündelik ekmeklerini çıkardıktan sonra tanrıya dua eden yoksul hıristiyanların yerini, hergün bir öncekinden daha fazla zenginleşebilmek için çalışan, dünyayla maddi ilişkilerini öne çıkaran puritenler aldı.

Maxs Weber'in vurguladığı üzere, musevilik insanlığın önünde rasyonel bir patika açmış ve "büyüden arınma" (Entzauberung) sürecini başlatmıştı. Bu aynı zamanda, dünyayı"anlamlı bir bütün" olarak inşa etme sürecidir. İnşayı, bürokrasi denilen o sımsıkı ve kusursuz örgü, o demir kafes tamamlamıştır.

Demir kafesin içinde tutumlu, uyumlu ve ölçülü bir insan doğdu. Günün aydınlığında yaşayan, çalışan, israftan kaçınan, hava karardığında evine kapanan, aile yuvasına sığınan insan. Fakat, bir başka insan daha vardı: Enerji fazlasını tüketen, ilişkilerinde içten davranan, hayatını ölçüsüz ve hesapsız yaşayan, gecenin bağrında varolan, şimdiki anı elinden geldiğince uzatan insan. Bataille'in sözleriyle, "dünyası gece olan, hiçbir şekilde reel düzene bağımlı olmayan ve yalnızca şimdiyle ilgilenen özgür özne" olarak insan. (1)

1960’larda Durumcular (Situationist’ler), armağan ekonomisini gösteri ve tüketim toplumunun alternatifi olarak gündeme getirdikleri, çıkardıkları dergilerden birine Potlacht adını verdiler, (Kaliforniya) Watts’da isyan eden siyahların dükkânları yağmalama eylemini armağan ekonomisinin örneği olarak alkışladılar. Durumcular’a göre vitrin camlarını kırarak teşhir edilen eşyaları yağmalayan siyahlar, “servet toplumuna doğ al ve insani bir tepki”de bulunmuş, “herkes ihtiyacına göre” ilkesini hayata geçirmişlerdi.(2)

(ABD) Nevada’da çölde her yıl yapılan Yanan Adam (Burning Man) Şenliği, günümüzde çok yaygın olan müzik festivallerinin hepsinden farklı. Pagan geçmişe ait ritüelleri canlandırma amacı taşıyan bu festival, Hakim Bey’in Geçici Otonom Bölge (TAZ) anlayışından esinler taşıyor. Armağan ekonomisi açısından taşıdığı önem de bu noktada ortaya çıkıyor.

Yanan Adam Şenliği’nde ıssız çölde bir araya gelen modern

pagan kabileler tahtadan yapılmış, samanla doldurulup çaputlara sarılmış dev bir insan figürünü ateşe veriyorlar. Şenlik boyunca pek çok tezgâh açılıyor; fakat bu tezgâhlarda sergilenen yiyecek, giyecek ve diğer eşyaların para karşılığında satılması yasak. Bunlar ancak armağan edilebiliniyor, değiş tokuş yapılıyor. Yanan Adam Şenliği’nde sınırlı bir süre için armağan ekonomisi işliyor. Ancak, şenliğin bu radikal yanının zaman içinde kaybolması da kuvvetli bir ihtimal.

Sanat para karşılığında satılamaz

Günümüzde armağan ekonomisinin en etkin ve en yaygın işlediği alanlardan biri siber dünya. İnternette dotcom şirketlerce yürütülen ve piyasa ekonomisinin siber dünyaya taşınması anlamına gelen e-ticaret’e alternatif olarak, aynı dünyada her türlü data sınırsızca paylaşılabiliyor da. Tekno anarşizm interneti, herkesin ihtiyacına göre yararlanabileceği, ihtiyacı kadarını alacağı açık bir kaynak haline getirmiş bulunuyor. Kendi kendini örgütleyen bu ekonomi, neo-liberalizmin gerçek ya da sanal, bütün dünyalara egemen olduğu ve tarihin sonunun geldiği yollu iddiaların da geçersizliğini kanıtlıyor. Fakat, bu açık kaynaktan bilgisayar sahibi olmayan yoksulların yararlanamadıklarını da eklemek gerekiyor.

Mauss ve, yanı sıra Malinowski’nin görüşlerinden yola çıkan Lewis Hyde ‘Armağan: Düşgücü ve Mülkiyetin Erotik Hayatı’ başlıklı kitabında, ilkel insanların teknik donanımlardan yoksun olmalarına karşın dayanışarak, karşılıksız yardımda bulunarak güç koşulların üstesinden geldiklerini, ayakta kaldıklarını, yardımlaşma eğiliminin insanlarda ağır bastığını ve bu nedenle, ilkellerde rastlanan türde bir dayanışmanın günümüzde de pekâla gerçekleşebilir olduğunu ileri sürüyor. Dahası, dayanışma ve armağan vermeyi salt ekonomik düzeyde ele almıyor. Armağan ekonomisinin sanat ve edebiyat düzeyinde de uygulanabilir olduğunu savunuyor; hatta uygulanmasını etik bir zorunluluk sayıyor.(3)

Lewis Hyde

Hyde’a göre bir sanat ya da edebiyat yapıtı meta olamaz. Yetenekli anlamına gelen “gifted” sözcüğünün aynı zamanda, “ödüllendirilmiş, armağan verilmiş” anlamlarını da taşıdığını anımsatan Hyde, sanat yeteneğinin bir armağan olduğunu ileri sürüyor. Sanat yapıtı bu armağandan doğan bir başka armağandır. Sanatçıya verilmiş armağanın meyvesidir. Sonuçta, bir armağan olduğu için para karşılığında satılması etik açıdan kabul edilemez.

Hyde, "ben toprağı, güneşi, hayvanları sevdim, zenginlikleri hor gördüm” ya da “yoksullara el uzattım, aptalları, delileri korudum / ekmediğimi, paramı, pulumu başkalarına bağışladım” diyen Walt Whitman’ı armağanlar dağıtan bir şair olarak selamlıyor.

Walt Whitman

Walt Whitman’ın yoğun insan sevgisiyle yüklü şiirinde gerçekten bir armağan ekonomisi işler. O sadece parasını, pulunu bağışlamakla yetinmez. Dizelerinden taşan, sözcüklere sığmayan sevgiyi de hiçbir karşılık beklemeden dağıtır. “İçimin coşkun ırmaklarını boşaltıyorum size" der.

Mauss, Potlacht’ı Kral Arthur ve şövalyelerinin çevresinde topladıkları, hiç kimsenin ayrıcalıklı bir yere sahip olmadığı o yuvarlak masaya benzetmiş ve dışlalayıcı olmadığını belirtmişti.

İnsanın dahi şey’e indirgendiği metalar dünyasının yerine armağan ekonomisini koymak, içten ve çıkarsız ilişkiler örgütlemek bugün de önem taşıyor. Armağan ekonomisi bizlere, yabanıl kalmış, ama yabancılaşmamış insanın dünyasını geri verebilir.

Notlar

(1) Georges Bataille, Lanetli Pay, çev. M.Mukadder Yakupoğlu, Mor Yayınları, 1999, s.96.

(2) Bkz., Greil Marcus, Ruf Lekesi: Yirminci Yüzyılın Gizli Tarihi, çev. Gürol Koca, Ayrıntı Yayınları, 1999, s.192 vd.

(3) Lewis Hyde, The Gift: Imagination and the Erotic Life of Property (Armağan: Düşgücü ve Mülkiyetin Erotik Hayatı), Random Books, New York, 1983